
Toplumun cinsiyete dayalı olarak geliştirdiği ön yargılar, beraberinde kadın ve erkek arasında cinsiyete dayalı bir ayrımcılığı getirebilmektedir.
Cinsiyete dayalı olarak yapılan ayrımcılığın temelinde, toplumda cinsiyete dayalı olarak yapılan iş bölümü yatmaktadır (Alkan, 2005). Bu iş bölümünde toplumsal cinsiyet algısı, genelde kadınların aleyhine olmaktadır. Toplumda kadın ve erkeklerin iş yaşamında aynı görev ve sorumlulukları paylaşmaları kabul edilse bile çoğunlukla aile içinde görev ve sorumlulukları aynı eşitlikte algılanmamaktadır.
Örneğin; aynı iş yerinde aynı statüde, eşit hak ve sorumluluklarla çalışan bir çiftin işten geldikten sonra çoğunlukla aynı sorumluluklara sahip olmadıkları görülmektedir. Kadının eve geldiği andan itibaren, ev işleri ve çocuklarla erkeğe oranla daha fazla ilgilendiği bilinen bir gerçektir.
Kadın ve erkeklerin toplumsal yaşama eşit düzeyde katılması ve yaşamın her alanındaki fırsatlardan aynı oranda faydalanmaları toplumsal cinsiyet eşitliği ile mümkündür. Yasal düzenlemeler yapmak toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için tek başına yeterli değildir. Bununla birlikte, başta eğitim kurumları olmak üzere, medya ve STK’ların, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusunda çalışmalar yapması gerekir.

Bireysel olarak da toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusunda duyarlı olmak ve bu konudaki uygulamalara destek vermek gerekmektedir.
Bir yanıt bırakın