
Dünyada kalıcı ve sürekli bir barış için insanların kendi kendileriyle ve çevreleriyle barışık olmaları gereklidir. Dünya çapında barış ancak ülkeler arasında da barış ve huzur ortamı sağlandığında gerçekleşir.
Tıpkı bireylerin kendi aralarındaki çatışmalara uzlaşmacı çözümler bulması gibi devletler de savaşmadan aralarındaki sorunlara barışçıl çözümler üretebilirler. Bu tür çözümler bazen sözel olduğu gibi bazen de yazılı anlaşmalarla sağlanabilir. Kişinin kendisiyle barışık olması nasıl toplumsal ve dünya barışına katkı sağlıyorsa, dünyada barışın olmaması da bireyin iç barışını olumsuz yönde etkilemektedir. Her gün televizyon ve gazetelerde savaş ve çatışma haberleriyle karşılaşan birinin iç huzurunun olması düşünülemez.
Ülkelerin birbirleriyle çatışmalarının çeşitli nedenleri vardır. Bu nedenler arasında dinî ve kültürel farklılıkları, toprak anlaşmazlıkları, siyasi anlaşmazlıkları ve kaynakların dağılımındaki eşitsizliği sayabiliriz.
Dünyada barışın sağlanması ve sürdürülebilmesi için ülkelere sorumluluklar düşmektedir. Dış politika anlayışını Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış.” ilkesinden alan Türkiye, geçmişten günümüze dünyada barışın oluşturulması ve korunmasına önemli katkılar yapmıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Kurtuluş Savaşı’nın hemen ardından Atatürk’ün önderliğinde Türkiye, komşularımız ve diğer dünya ülkeleriyle dostane ilişkiler geliştirmiştir.
Atatürk, 1937 yılında Ankara’yı ziyaret eden Romanya’nın Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmede dünya barışının önemini şu sözlerle belirtmiştir:
“İnsan mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar bütün cihan milletlerinin huzur ve refahını da düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar kıymet veriyorsa bütün dünya milletlerinin saadetine hadim olmaya elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Çünkü dünya milletlerinin saadetine de çalışmak diğer bir yoldan kendi huzur ve saadetine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında sükun, vuzuh ve iyi geçim olmazsa bir millet kendi kendisi için ne yaparsa huzurdan mahrumdur.
En uzakta zannettiğimiz bir hadisenin bize bir gün tesir etmeyeceğini bilemeyiz. Bunun için beşeriyetin hepsini bir vücut ve her milleti bunun bir uzvu addetmek icap eder. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün aza müteessir olur” (TSK, 2013a).
Kelime anlamları:
- Hadim: Hizmet eden
- Vuzuh: Açıklık
- Beşeriyet: İnsanlık
- Addetmek: Saymak
- Müteessir: Üzüntülü
Türkiye uluslararası barış ve güvenliği koruma amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler’ in kurucu üyelerindendir. Türkiye’nin uluslararası barışı destekleme adına ilk deneyimi 1950’de, tugay düzeyindeki bir askeri birlikle Kore Savaşı’na katılmasıdır. Türkiye, Kore’de 1950-1953 yılları arasında dönüşümlü olarak toplam 15.000 personel görevlendirmiştir. Soğuk Savaş sonrası dönemde, Türkiye’nin barışı destekleme faaliyetlerine katkısı, dikkate değer bir biçimde artış göstermiştir. Bu dönemde Türkiye, Somali’den Bosna Hersek’e, Arnavutluk’tan Makedonya’ya, Kongo’dan Irak ve Libya’ya kadar dünyanın çok değişik coğrafyalarında, farklı düzey ve biçimlerde barışı destekleme faaliyetlerine katılmıştır. Türkiye hâlâ Bosna Hersek, Kosova, Afganistan, Lübnan, Darfur ve Aden Körfezi’nde uluslararası barışa katkılar sunmaktadır (TSK, 2013b).
Türkiye’nin uluslararası barışa katkı yapmak için attığı önemli adımlardan birisi de, İspanya ile birlikte 2005 yılında başlatılan medeniyetler ittifakı girişimidir. Bu girişim; tüm toplumların kalkınma, güvenlik, çevre ve refah konularında birbirlerine bağımlı olduklarını temel alarak öncelikle ön yargı, yanlış algılama ve kutuplaşmayla başa çıkmak amacıyla ortak siyasi bir irade oluşturmayı amaçlamıştır. Başlatıldığı günden bu yana önemli aşamalar kaydeden bu girişim, bugün kültürler ve dinler arası diyalog bağlamında en önde gelen projelerden biri konumuna gelmiştir. Medeniyetler İttifakı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından da benimsenerek bir BM girişimi hâlini almıştır (MFA, 2013).
Soğuk savaş: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu Bloku ülkeleri ile Batı İttifakı arasında devam etmiş olan, uluslararası siyasi ve askerî gerginliktir.
Bir yanıt bırakın