
Kadına karşı ayrımcılık, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’nin (Kadın Hakları Sözleşmesi), 1. maddesinde şu ifadelerle tanımlanır:
Kadınların, medeni durumlarına bakılmak sızın siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel veya kişisel alanlarda insan hakları ve temel özgürlüklerinin tanınmamasını, bu hak ve özgürlükleri kullanmalarını zorlaştıracak veya hakları tümüyle ortadan kaldıracak cinsiyet temeli üzerinde yapılan her türlü ayrımı, dışlama ve kısıtlamayı ifade eder. Özellikle eğitim ve fırsat eşitliği, Sözleşme’nin ana gündemini oluşturmaktadır.

Kadın – erkek eşitliğini sağlamak, kadına karşı ayrımcılığı önlemek, devletin tek başına gerçekleştirebileceği bir durum değildir. Toplumsal yaşamda, devletin denetiminin dışında olan çok geniş bir kamu dışı alan vardır.
Örneğin aile, sokaklar, caddeler, pazarlar, özel girişimcilerin işlettiği mekanlar… Devletin yaptığı ayrımcılığı tespit etmek de ortadan kaldırmak da görece kolaydır. Örneğin, açık ayrımcılığı yasaklayan, pozitif ayrımcılık öneren, kota sınırlamaları getiren yasal düzenlemelerle devlet açısından sorun çözülebilir . Fakat bireylerin yasaları uygulama konusundaki isteksiz tutumlarını, devletin takip etmesi oldukça güçtür. Bireyler, devlet kurumlarında, özel kurumlarda, aile ve sokakta, maruz kaldıkları ayrımcı muamelelere tepki göstermeyip resmi şikayet mekanizmasını işletmezlerse yasal düzenlemeler pek bir şey ifade etmez.

Bireyler, kendi ayrımcı tutumlarını da fark etmeli, cinsiyetçi tutumların insan onuruyla bağdaşmadığını bilmelidirler. Örneğin, bireylerin ailede ağabey, koca, baba, dayı veya dede olarak yerine getirdikleri rollerde geleneksel veya kişisel ayrımcı roller mevcut olabilir. Arkadaş gruplarında, sınıf içinde, sportif veya kültürel etkinliklerde kızlara verilen roller, basit olabilir. Cinsiyet ayrımcılığı, yalnızca kızlara yönelik olumsuz tutumlar veya uygulamalarda açığa çıkmaz. Erkeklere tanınan fazladan haklar da cinsiyet ayrımcılığına yol açabilir.
Özellikle kalıp yargılar ve gelenekselleşmiş uygulamalar, erkeklerin aile, kurum veya toplum için daha önemli görülmesini sağlar. İşte bunlar dolaylı ayrımcılıktır . Çünkü kişi, çoğu zaman ayrımcılık yaptığının farkında değildir; kültürün, geleneğin, büyüklerin yolundan gitmenin ayrımcılık olmadığını düşünür. Açık ayrımcılıkta ise birey, karşısındaki kişiyi bilinçli olarak cinsiyeti nedeniyle eleştirir, dışlar, yadırgar veya ötekileştirir.

Herkes, her yaşta cinsiyet ayrımcılığının muhatabı olabildiği gibi herkes de ayrımcılıkla mücadele edebilir . Okul, iş yeri, ulaşım araçları, çalışma koşulları, aile hayatı cinsiyet rolleriyle doludur. Eşit ve adil olmayan rollerin yerine getirilmesi dahi ayrımcılık yapmak için yeterlidir. Ücretler, terfiler, makamlar, ev işleri, eğitim siste mi, miras gibi birçok konuda mevcut uygulamalar cinsiyet açısından eşitlikçi olmayabilir.
Bir yanıt bırakın