10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü

Dünya İnsan Hakları Günü 10 Aralık
Dünya İnsan Hakları Günü 10 Aralık

Dünya İnsan Hakları Günü, her yıl Aralık ayının 10. günü olarak tüm dünyada kutlanmaktadır.  10 Aralık 1948 tarihinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilmiştir.

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden yaklaşık üç yıl sonra, 10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilen Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, insan hakları fikrinin tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bağlayıcı olmamasına rağmen bu bildirgenin yayınlanmasının ardından insan hakları, düşünce ve siyaset dünyasının merkezine geri dönülemez bir tarzda yerleşmiş, uluslararası ilişkilerin ayrılmaz bir parçası olmuş ve küresel ahlâk normları haline gelmiştir.

Öte yandan Evrensel Bildirge, yaygın kanaatin aksine sadece İkinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı yıkım ya da Yahudi Soykırımı’nın dünya kamuoyunda yarattığı infial sonucunda aniden ortaya çıkmış bir belge değildir. Yüzyılın ilk yarısında, özellikle de ikinci büyük savaş sırasında, insan haklarının uluslararası korunmasına yönelik olarak bazı devletlerin, kurumların ve kişilerin çaba ve girişimleri bildirgenin hayat bulmasında birer kilometre taşı niteliğindedir.

İki bölümden oluşması planlanan bu çalışmanın ilk kısmı yirminci yüzyılın başından San Francisco Konferansı ve Birleşmiş Milletler’in kurulmasına kadar olan zaman kesitinde insan haklarının uluslararası düzeyde korunması girişimlerini ele almaktadır. Yaklaşık iki yıl süren ve oldukça çetin müzakerelerle geçen Bildirge’nin taslak metninin yazımı süreci ise, bu ilk çalışmanın devamı niteliğinde olan ikinci bir çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.

İnsan Hakları Bildirgesi Tarihçesi

İnsan hakları fikri tarih boyunca iki defa; Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi (1789) ile BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (1948) sonrasında dünya siyaseti ve hukukunu köklü bir şekilde etkilemiş ve dönüştürmüştür.

19. yüzyıl 1789 Bildirgesi’nde dile getirilen “klasik haklar”ın anayasacılık düşüncesinin yaygınlık kazanmasıyla birlikte pek çok Batılı devletin anayasalarında yer almasına tanıklık etmiştir. Ancak insan hakları bu yüzyılda, yani “ideolojiler çağı” olarak adlandırılan 19. yüzyılda giderek ideolojik yaklaşımların gölgesinde kalmaya başlamış ve bir önceki yüzyıla kıyasla düşünce dünyası ve siyasetin geri planına itilmiştir.

20. yüzyılın ilk yarısında ise dünya, tarihinde eşine az rastlanır ölçekte büyük bunalımlara sahne olmuştur. Önceki yüzyıla damgasını vuran güç mücadeleleri ile ideolojik çekişmelerin doruk noktasına ulaştığı ve iki büyük savaşın tüm dünyayı topyekûn bir yıkıma sürüklediği, emperyalizm, sömürgecilik, ırkçılık ve ayrımcı uygulamaların daha da yaygınlaştığı bu dönem aynı zamanda imparatorlukların dağılmasına da tanık olmuştur.

İnsan hakları normlarının evrenselleşmesi önündeki en önemli engellerden biri olan ulus devletlerin mutlak egemenliği öğretisi de uluslararası ilişkilerin temel belirleyicisi olmayı sürdürmüştür. Dolayısıyla, bu dönem insan hakları düşüncesi ve pratiği bakımından parlak bir dönem olmamıştır. Yirminci yüzyılın hemen başlarında patlak veren Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım da insan haklarının düşünce ve siyaset dünyasının gündemine tekrardan etkili bir şekilde girmesine yol açamamıştır.

Dünya çapında barış ve güvenliğin yeniden tesis edilmesi amacıyla kurulan Milletler Cemiyeti’nin Misakı’nda insan haklarının terim olarak dahi yer almamış olması bunun açık göstergesidir. Öte yandan bu dönem, insan haklarının tamamen unutulup göz ardı edildiği bir dönem de değildir.

Burgers’in İnsan Hakları Değerlendirmesi

Hollandalı uluslararası hukuk tarihçisi J. H. Burgers insan haklarına ilişkin yapılan tarihsel değerlendirmelerin çoğunun tatminkar olmadığını çünkü 18. yüzyılın doğal haklar öğretisinden Holocaust ve 1945 yılındaki San Francisco Konferansı’na büyük bir sıçrama yapıldığından bahseder. (Akt., James, 2007:31)

Burgers’in bu görüşüyle hemfikir olmamak mümkün değildir. Ancak bu anlamda özellikle 1900 ilâ 1945 yılları arasındaki döneme ayrı bir parantez açılması gerekmektedir. Çünkü esasında bu dönem Evrensel Bildirge’nin ilanının bir hazırlık süreci olarak değerlendirilebilir. Başka bir deyişle insan haklarının uluslararası korunmasına yönelik çabalar İkinci Dünya Savaşı’nın sonlanmasıyla birlikte bir anda dünya gündemine girmiş değildir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Hikayesi

Pek çok kişi Naziler tarafından Yahudilere uygulanan soykırımın dünya kamuoyunda yarattığı dehşet duygusunun ve İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı büyük yıkımın İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ilan edilmesine giden yolda en önemli eşik olduğunu dile getirir. Oysa İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin hikâyesi bundan daha fazlasını barındırır.

Özellikle iki dünya savaşı arası dönemde insan haklarının uluslararası korunmasına yönelik çabalar, dünya çapında kimi seçkin hukukçu, diplomat ve aktivistin bireysel girişimleri ve bazı sivil toplum kuruluşları gibi devlet dışı aktörler tarafından gündemde tutulmaya çalışılmıştır. Bu dönemde daha çok -azınlık hakları, işçi ve kadın hakları gibi- kolektif haklar çerçevesinde ele alınan insan hakları fikrinin yirminci yüzyıldaki “makus talihi”, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’na katılmasıyla birlikte değişmeye başlamıştır.

ABD yönetimi, kendi kamuoyunu savaşa dâhil olmanın gerekliliği konusunda ikna etmek için insan hakları idealine başvurmuş ve bu mücadelenin insanın değerini ve özgürlükleri hiçe sayan tiranlıklara karşı olduğu konusunda yoğun bir kampanya yürütmüştür. Bu kampanya sadece ABD kamuoyunda değil, dünya kamuoyunda da önemli bir destek bulmuş ve insan haklarının tekrardan dünya kamuoyunun gündemine taşınmasında önemli rol oynamıştır.

ABD yönetimi ayrıca henüz savaş tüm şiddetiyle sürerken savaş sonrası kurulacak olan “yeni dünya düzeni”nin temel organı olarak düşünülen ve Milletler Cemiyeti’nin yerini alacak bir uluslararası örgütün kurulması hazırlıklarına Müttefik güçlerle birlikte başlamıştı. Bu süreç 1945 yılında Birleşmiş Milletler’in kurulduğu San Francisco Konferansı’yla neticelenmiştir. BM Şartı’yla oluşturulan Ekonomik ve Sosyal Konsey’e bir insan hakları komisyonu kurma yetkisi verilmiş ve ardından bu İnsan Hakları Komisyonu bir insan hakları bildirgesi yazma işini üstlenmiştir. Bildirge yaklaşık iki yıl sonra, 10 Aralık 1948 yılında ilan edilmiştir.

Bu çalışmanın konusunu Milletler Cemiyeti ile Birleşmiş Milletlerin kuruluşu arasındaki dönemde insan haklarının uluslararası korunması çabaları oluşturmaktadır. BM’nin kurulduğu San Francisco Konferansı ile Evrensel Bildirge’nin ilan edildiği yaklaşık iki yıllık dönem ise, kapsamının genişliği nedeniyle bir diğer çalışmanın konusu olarak değerlendirilmiştir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*