İnsan Haklarının Uluslararası Koruma Altına Alınması ve Sonuçları

II. Dünya Savaşı büyük çapta insan hakları ihlallerine yol açmıştır.
II. Dünya Savaşı büyük çapta insan hakları ihlallerine yol açmıştır.

17-18. yüzyıllarda sistemli bir düşünce haline dönüşen insan hakları, doğal hukuk anlayışına dayanmıştır. İnsanın doğuştan bazı haklara sahip olduğu  düşüncesi,  toplum­ sal mücadelelerinde sonucunda oluşan  belgelerde  yer  almaya  başlanmıştır.

1689 “İngiliz Haklar Bildirgesi” , 1776 “Virginia Haklar Bildirgesi” , 1789 “Amerikan Anayasası” , 1789 “Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”  insan  haklarına  yer veren ilk yazılı ulusal belgelerdendir. Bu belgelerin hepsi evrensel değer  taşımakla birlikte uygulaması açısından ulusal etkiye sahiptir. İnsan hakları konusunda  örnek olan bu belgelerinde etkisiyle daha sonra pek çok ülkenin anayasasında insan haklarına yer verilmeye başlanmıştır.

Genellikle “yaşama hakkı”, “mülkiyet hakkı”,  “düşünce hürriyeti”, “din ve vicdan hürriyeti”, “seçme ve seçilme hakkı” gibi klasik haklar 19. yy. sonları ile 20. yy. başlarında pek çok ülkenin ulusal hukukunda koruma altına alınmıştır.

20.yy’ın ilk  yarısında  yaşanan  iki  büyük   savaş;  1.  Dünya   Savaşı  ve   il. Dünya Savaşı, insan haklarım ulusal düzeyde korumanın yeterli olamayacağını, insan hakları ihlallerini ortadan kaldırmayacağını açıkça gösterdi. il. Dünya Savaşında milyonlarca insan öldü.

Ölenlerin çoğu cephe gerisindeki kadın ve çocuklardan oluşuyordu. Bu savaşta toplu katliamlar yapıldı. İnsanlara, insanlık dışı işkenceler uygulandı. Bütün bunlar insan haklarının uluslararası düzeyde korunması gerektiği düşüncesini güçlendirdi.

II. Dünya Savaşı büyük çapta insan hakları ihlallerine yol açmıştır.
II. Dünya Savaşı büyük çapta insan hakları ihlallerine yol açmıştır.

İnsan haklarının evrensel düzeyde korunması çabaları 1919’da kurulan Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) ve ILO (Intemational Labour Organization) (Uluslararası Çalışma Örgütü) ile başlar. Cemiyet-i Akvam, Versailles Barış Antlaşması’yla 1919’da İsviçre’de kuruldu. Milletler Cemiyeti’nin kuruluş sözleşmesine göre örgütün amacı, “Uluslar arasında işbirliği geliştirmek ve uluslararası barışı ve güvenliği sağlamak için, savaşa başvurmamak konusunda birtakım yükümlülükler kabul etmek, gizlilikten uzak, adaletli ve onurlu uluslararası ilişkiler sürdürmek;

Hükümetlerce, bundan böyle eylem­ sel davranış kuralı kabul edilen uluslararası hukuk kurallarına kesinlikle uymak; Örgütlenmiş halkların karşılıklı ilişkilerinde adaleti korumak ve antlaşmalardan doğan bütün yükümlülüklere titizlikle saygı göstermek…” olarak belirtilmişti. Milletler Cemiyeti umulan faydayı sağlamadı ve il. Dünya Savaşı sonrasında 1946’da kapatıldı.

ILO’da Versailles Barış Antlaşmasıyla 1919 da İsviçre’de kuruldu. ILO’nun kuruluş amacı çalışma ilişkilerinin düzenlenmesi, çalışanlar için elverişli çalışma koşullarının sağlanması ve ülkelerde çalışma ile ilgili yasalarda standart sağlanması idi. Dolayısıyla ILO insan haklarına sınırlı bir açıdan yaklaşıyordu.

ILO faaliyetlerini bugünde BM Örgütünün bir uzmanlık kuruluşu olarak sürdürmektedir. ILO, çalışma saatlerinin azaltılması, çalışma ücretlerinin arttırılması, çalışanlara örgütlenme haklarının sağlanması, iş güvencesi gibi alanlarda yaptığı çalışmalarla insan haklarının gelişmesine büyük katkılar sağlamıştır.

İnsan haklarının uluslararası düzeyde korunması çabası 1945’de Birleşmiş Milletler Örgütünün kurulması ve 1O Aralık 1948 de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin imzalanması ile somut sonuçlar vermeye başlamıştır.

İkinci Dünya Savaşı öncesinde, uluslararası hukuk yalnızca devletler arasındaki ilişkiyi düzenliyor “devlet-yurttaş ilişkileri” nin düzenlenmesini ise ulusal hukuka bırakıyordu. Birleşmiş Milletler öncesi dönemde, bireyler uluslararası  hukukun öznesi değil konusu idi. Bu anlayışa göre, uluslararası hukukta hak özneleri, yalnızca “devletler” idi. Dolayısıyla da, devletin kendi vatandaşlarına kötü davranması ve haklarını çiğnemesi sadece bir iç hukuk sorunu olarak görülüyordu.

Birleşmiş Milletler Antlaşması’nda kurucu halklar, insan haklarına, insanın kişiliğine, onuruna ve değerine, kadın-erkek eşitliğine, bütün milletlerin eşitliğine olan inançlarını belirttikten sonra, insan haklarına saygıyı dünyanın her tarafında gerçekleştirmeyi taahhüt etmişlerdir. İşte İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi bu taahhüdün ilk uluslararası belgesi olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, insan haklarının uluslararası hukukun konusu oluşu tarihsel olarak, insan hakları kadar eski bir olgu değildir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*